BİLİM TANRISININ HÜKÜMRANLIĞI

BİLİM TANRISININ HÜKÜMRANLIĞI

Âdem kimdir, gerçekten yaşamış mıdır, Âdem bir mittir, hatta hurafedir diyerek kendilerine manevra alanı açmaya çalışan kimseler; günümüze ulaşan yazılı tek bir belgesi bulunmayan Thales için; Thales kimdir, gerçekten yaşamış mıdır sorusunu telaffuz etmeksizin Miletos efsanesine inanmayı tercih ediyorlarsa ya da felsefe tarihine şekil veren Sokrates kimdir, gerçekten yaşamış mıdır sorusuna aynı oranda şüphe atfetmiyorlarsa burada bir tutarsızlık belirir.

Atinalı Aristoteles’in bir insan teki olarak düşünsel erdemlerden ve karakter erdemlerinden bahsetmesine alkış tutarken, Mekkeli Muhammed’in hılful fudul ve sonrasında gelişen süreçte bu erdemlerden bahsetmesini ve hatta hakikat olduğuna inandığı değerleri yeryüzüne hâkim kılmak üzere cehdini ortaya koymasını görmezden gelmek yahut değersiz bulmak en hafif deyimi ile tutarsızlıktır, ayrıca entelektüel bir tavır da değildir.

Yasin ceylan vb insanların çocukluk travmaları onları özgün bir yolun yolcusu olmaktan alıkoyarak protest bir yolun yolcusu olmaya itiyor. Yakın geçmişe kulak kabarttığımızda ve çevremizde dini bir baskıya maruz kalan çokça insanda gözlemlediğimiz bir şeydir bu. Yine Dücane Cündioğlu için de durum bundan farklı değildir. Bu insanların en belirgin özellikleri kurdukları cümlelerin hakikat olduğuna inanmaları ve fakat belirsiz aralıklarla kendi söylemlerini yine kendi deneyimleri ile çürütmeleridir. Dücane bey her on yıl da bir kendisini çürüterek yoluna devam etmektedir. Bu kervana son katılan İslamoğlu’nun İslamcı olarak geçirdiği yıllardan pişmanlık duyması da bu minvalde ele alınabilir. İslamcı olduğu yıllarda düşüncelerinin hakikat olduğuna inanan ve başkaca düşüncelerde acaba hakikat parıltısı olabilir mi tecessüsü ile kulak kabartmayan İslamoğlu, bugün o zaman diliminde deneyimlediği tecrübelerden pişmanlık duymaktadır. Yarında bugünleri için pişmanlık duymayacağının bir garantisi yoktur.

Doğru olduğuna inanılan her beşer düşüncesinin içerisinde bir yanlışlık, yanlış olduğuna inanılan her beşer düşüncesinin içerisinde bir doğruluk payı olabileceği unutulmamalıdır. Sorularını sormuş cevaplarını vermiş insanlarla konuşmak yahut onlara kulak vermek onların dayatılarına maruz kalmak anlamına geliyor. Din adına da olsa, felsefe adına da olsa dayatmak, beşer oluşunun ve aczinin farkında olanın yapacağı bir şey olmasa gerek. Bunların farkında olmayan, farkında olmadan bir tür tanrılık iddia ettiğinin de farkında olmayacaktır. Bu açıdan bakmaya devam ettiğimizde; Sokrates beşer oluşunun ve aczinin farkında olduğu için sorular sormak sureti ile insanları bir yere çekmeye çalışmış, hakikat budur iddiasında bulunmamıştır çıkarımı yapılabilir.

Bir sevgililik ilişkisinde bile taraflar birbirlerini tavlayana kadar en nazik, en naif, en güzel yüzlerini gösterirler fakat sonrasında tarafların birbirine tahakküm kurması aşamasına geçilir. Bir sucul alanda bir balık türünün zamanla baskın hale gelmesi yahut bir ormanda bir ağaç türünün diğer ağaç türlerine zaman içerisinde yaşama şansı tanımaması gibi. Tahakküm, doğada varlığın doğası gereği gerçekleşirken insanda akıl ve benlik üzerinden gerçekleşir. Sevgili örneğine dönecek olursak taraflar birbirleri adına düşünür ve nasıl daha iyi güzel verimli faydalı olacağına dair fikirler ortaya koyarlar ve burada çoğu kez gizli benlik kendini gösterir. İnsanlar bunu bazen farkında olarak bazen de farkında olmayarak birbirlerine dayatırlar. Birbirini olduğu gibi kabul edememek, dönüştürmek çabasıdır bu. Toplumlarda birbirlerini dönüştürmeye, kendilerine benzetmeye çalışırlar.

Son raddede insan hakları, eşitlik, özgürlük, cumhuriyet vb kavramlar insan aklının ürünü olup batılı değerler olarak endüstrileşememiş toplumlara dayatılmakta ve bu dayatma esnasında bu toplumlar sömürülmektedir. Öte yandan dini bir takım değerler adına yani tanrı adına hareket ettiğini iddia eden kimi devletler liderler ordular da kendilerine benzemeyen toplumlara dayatma da bulunmuş ve onları sömürmüşlerdir.

Bence tüm varlık doğası gereği kendi rengine bürümek istiyor çevresini, bunu elinde olmaksızın yapıyor belki de. İşte bu yüzden Allah’ın boyasına boyanma meselesi adaletin inşa edilebilmesinin yegâne koşulu olsa gerek. Aksi halde iyi niyetli bile olsa beşer, kendi iyisini, güzelini, ya da kendisinin iyiliğini ve güzelliğini mümkün kılacak sebepleri dayatabiliyor, mikro ölçekten makro ölçeğe doğru dayatıyor da.

Sahih düşünce, insan merkezli de olsa, tanrı merkezli de olsa büyük fotoğrafta iyiye ve güzele hizmet edecektir, tanrı (tanrılığı gereği) yeryüzünde fesadı teşvik etmez ve yine maşeri vicdan kötülükte bir araya gelmez. Din tanrı merkezli, felsefe insan merkezlidir, uzun yıllar aynı doğrultuda yol almışlardır ve çoğu zaman filozoflar dinlerden beslenmişlerdir (çıplak gözle bakabilecek erdeme sahip olanlar bunu görebilirler, Sokrates öncesi dönem filozoflarının çoğu Ortadoğu’yu adımlamışlardır). Burada dikkat edilmesi gereken şey bu ikisinin birbirinden ayrı ya da çatışma içerisinde olması gerektiğine inanan problemli kafadır. Bugün din de, felsefe de sermayenin sarıp sarmaladığı “bilim” isimli bir tanrının tahakkümü altına girmiştir. Üzerine konuşulması gereken gerçeklik budur fakat travmatik bir çocukluğa sahip olanların amaçları üzüm yemek olmadığı için ellerinde değnekle gezmeyi aydın tavrı olarak pazarlamaya devam etmekteler.

Ezan okununca camiye gidiyorsan felsefeci değilsin, lisans eğitimin yoksa felsefeci değilsin, dine mesafeli değilsen felsefeci değilsin… bla bla… Bu kafanın bugün mezarından çıkıp gelecek olsa Sokrates’e bile söz hakkı vermeyeceğine yemin edebilirim ama ispat edemem.

Velhasıl dünya bu denli pisliğe bulanmışken ne mutlu insan olma derdini yüklenmekten vazgeçmeyenlere, ne mutlu bağcılara rağmen güzel olanın üzüm yemek olduğu gerçeğini idrak edenlere.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yavuz Selim Sürer Nöbetçi Seyyah
Yavuz Selim Sürer, 1985 Mersin doğumludur. Sinop Su ürünleri fakültesi mezunudur. Kastamonu üniversitesinde "Su kalitesi" üzerine yüksek lisans yapmıştır. Uludağ üniversitesinde Felsefe eğitimine devam etmektedir. Tarım bakanlığında mühendis olarak çalışmaktadır. Sürer, Kaptanlık yapıyor, dalıyor, şiirle ilgilenmeyi seviyor, kamp yapmayı ve dağlarda olmayı seviyor. Youtube -Nöbetçi Seyyah-
    ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

    Henüz yorum yapılmamış.