KAVUŞUPTA SEVEMEYENLERE
Şimdi akşam oldu yağmur yağıyor ve yoğun trafik var ya hani bu şehirde, hani liseli gençler ellerinde sigaralarla salına salına geçiyorlar ya evimin önünden, hani hemen yan tarafa açılan çiğ köfteci anlamıyor ya esnaflıktan, hani çoğu kez park edemiyorum ya kafamı yağmalayan soruları daracık sokağıma, hani ev sahibim Mustafa amca direniyor ya büyükşehir belediyesine, hani işyerimle karşılıklı oturuyorum ama hep geç kalıyorum ya işe, hani çantamda Zarifoğlu aklımda sadece bugün ya hani, işte tüm bunların seninle bir ilgisi yok.
Mütemadiyen evine ekmek götürme mücadelesi veren karıncaların, hobi olarak bal yapan arıların, şenlensin beslenmesi çocukların diye güne yumurta ile başlayan tavukların ve kestane palamudu ticaretine atılan kargaların da seninle bir ilgisi yok.
Aslına bakarsan evrenin sürekli genişliyor oluşunun, Buda heykelinin, Keops’a özgü rezidans tutkusunun, Clinton’un iki yıllık röntgen teknikerliği mezunu oluşunun ve hatta bir takım fetvalarla rızkın onda dokuzunun ekran karşısında aranıyor oluşunun da seninle bir ilgisi yok.
Sen tek kullanımlık sektörüne bir odun daha atmaya kimsenin ses çıkartmayacağını söylüyorsun ben tek kullanımlık olmasın insanlar diye söyleniyorum. Sen vitrinleri inceliyorsun ben insanları önceliyorum, sen bir standart tutturabiliriz diye mırıldanırken ben belki bir sapma yakalar da oradan yürürüz diye içimden geçiriyorum. Sen petrole bulanmış pelikanlara rastladıkça Saddam’a yükleniyorsun, ben alçak Amerika nidasıyla kalbimi titretiyorum. Sen gitsin savaşsın Suriyeliler derken ben oradaki savaş gerçekten onların mı demeden edemiyorum. Sen bir kaç anahtarla devam etsin istiyorsun zamanın, ben saklanmasını istemiyorum zamanı gelir diye samanın.
Şimdi ezan okunuyor ya hani Arapça. Sen menderes diyorsun ben Marshall diyorum, sen Özal’a öykünüp elektrik ağı diyorsun ben serbest piyasa ekonomisi diyorum, sen beni ketum ve karamsar buluyorsun ben seni oluruna bırakmış görüyorum. Sen Osmanlı diyorsun ben ittihat ve terakki yutkunuyorum, sen coşkun akıyor ırmak diye şenleniyorsun ben kurumasın diye su çekmeye çalışıyorum, sen yaşasın ormanlarımız diye raks ederken ben ağaç dikmezsek biteceğiz diyorum, sen tozpembe bir gelecek düşlerken ben bu pembeyle zehirlenmemizden korkuyorum.
Sen ayda ne kadar kredi ödenebilirin hesabını yaparken ben bankaları kundaklamayı düşlüyorum, sen suya sabuna dokunmadan abdest hayalleri kurarken ben hamama girmek yetmez terlememiz de gerekir diyorum.
Hani Allah bizi yarattı ve ruh üfledi ya hani bize, hani günah da sevap da bizim için ya hani, hani imtihan ya her ne yaşıyor ve yaşatıyorsak, hani aynı gökyüzünden aynı oranda faydalanamıyoruz ya hani, hani yalnız kuşların, böceklerin, çiçeklerin değil insanların da bir Allah’ı var ya hani, hani o Allah mazlumlarla beraberdir ya hani, hani o Allah ki kuluna daha yakındır ya şah damarından ve görüyordur ya tüm görünmeyenleri…
Şimdi elbette tüm bu yazılanların seninle bir ilgisi yok, aslına bakarsan senin de tüm bu yazılanlarla pek ilgili olduğun söylenemez sevgilim.
İşte bu yüzden kavuşmaklar ayrılmaktır,
Ayrılmaklar kavuşmaktır.
İki bin on yedi