Somut Putlar ile İlkel Tapınma
İnsanlar, partiler ve logolar geçicidir. Hiçbir parti yahut kişi mutlak hakikatin muadili değildir. Ancak tarih boyunca ifade edilenler üzerinden anlaşıldığı kadar bir yorumla arzulananın hakikate uygunluk olduğu dile getirilebilir. Yine kendilerine vahyedilen peygamberlerin etraflarında bulunan insanlara hal dili ile anlatmaya çalıştıkları ilk durum sözün sahibinin Allah olduğudur. Buradaki yaklaşımın alt metni şudur; “ben kıymeti kendinden menkul bir kimse değilim, uyarıcı görevi ile beraber bana bildirilenler de sizi önce bana değil bir olan Allah’a yaklaştırmalıdır (tevhid)”
Fakat insanoğlu bin yıllar boyunca soyut olarak hissedilmesi gereken bir var edenle iletişim kurmakta zorlandığı, gözle görüp elle tutmak gibi bir ilkelliği ardında bırakamadığı için somut putlar edinmek/inşa etmek sureti ile ilkel bir tapınma formu ortaya koymaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Bu put kimi zaman helvadan imal edilen ve yeri/zamanı geldiğinde yenen bir heykel olmuştur, kimi zaman da uğruna kan dökülmekten çekinilmeyen bir ideoloji yahut logo olmuştur.
Modern demokrasi tarihinde seçimler, partiler ve ideolojiler modern dünyanın insanlığa sunduğu / dayattığı birer araçtır. Millî görüş de mecbur kaldığı için bu araçları kullanmak sureti ile on yıllardır derdini anlatmaya çalışan bir harekettir. Yani ulvi bir yolculuk üzere olduğunu iddia edenler iddialarında samimi iseler ne tabelayı ne de logoyu amaçlaştıramazlar lakin “İslamcılık” kasanlar için bir defa seçimin kendisi amaç olamaz/olmamalıdır. Buradaki mesele şudur; yürüdükleri yola dair şüpheleri olanlar araç olarak kullanılması gereken tabelaları ve logoları bahane etmek sureti ile yola dair şerhlerini kamufle bir yöntemle yeniden dile getirmektedirler.
İnsanın ben zindanı, yalnızca kendi ontolojik varlığı içerisinde kalması durumu değildir, ben’i var eden hiziplerin/yaklaşımların prangalarını kutsal addetmek sureti ile inşa edilen bir zindandır. Millî görüş fikri de diğer tüm ideolojiler gibi kişinin yönelimine göre bir zindana dönüşebilir. Fakat unutulmamalıdır ki Hattap oğlu Ömer; “Muhammed ölmedi, o’na öldü diyeni kılıcımla ikiye bölerim” diyerek feryat ettiğinde sadık dost devreye girmiş ve “kim ki Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah ölümsüzdür” diyerek aslolanı orta yere bırakmıştır. Yani hikayelerinin merkezine Allah’ı (hakkı ve adalet’i) koyarak hareket edenler için bir korku ve endişe yoktur zira korkanlar ve endişeye kapılanlar günde an az beş defa kalplerini yoklasınlar.