OSMANLI KLASİK DÖNEMDE MEKTEPLER
Sıbyan – İptidai Mektepleri
Mektep kelimesi, “yazı yazmanın öğrenildiği yer” anlamına gelmekte olup, Müslümanlarca bir çocuğun ilk önce Kur’an öğrenmesi gerektiğinden dolayı gerçekte ‘”Kur”an öğrenilen yer” manasında kullanılmaktadır’. Osmanlı Türkiye’sinde bu tip mekteplere “Sıbyan Mektebi” denilirdi. Osmanlılar, Selçuklularda ve diğer İslam ülkelerindeki mektep ve küttap denen ilköğretim düzeyindeki okulları alarak, okuma-yazmanın ilk basamağını teşkil eden okulları vücuda getirmişlerdir. Devletin eğitim-öğretim sisteminde önemli bir yeri oluşturan sıbyan mektepleri, hemen hemen şehirlerin her mahallesinde, kaza, nahiye ve köylere varıncaya kadar bir çok alanda açılmıştır 1.
Eğitimin ilk kademesi olan bu eğitim yerleri, mahalle mektebi Daru’t-ta’lim, mektep, mektephane, muallimhane, Daru’l ilm, beytü’t-ta’lim, küttap gibi adlarla anılmıştır. Kuruluşları çok eski dönemlere kadar gitmekle birlikte zaman içinde gelişmiştir. Hemen her mahallede bulunan, varlıklı kişiler tarafından yaptırılan, isteğe bağlı olarak 5 – 7 yaşından 10- 11, 12 yaşlarına kadar değişen kız ve erkeklerin birlikte gittiği, temel dini bilgilerin (ilmihal, kur’an) öğretildiği eğitim mekanlarıdır. Bu bilgilerin yanında hocaların ilgi ve yeteneklerine göre okumanın yanında yazma, basit düzeyde matematik ve başka ilimler de öğretilmiştir 2 .
Sıbyan mektepleri, okuma-yazma, bazı dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır. Hemen her mahallede bulunduğu için “Mahalle Mektepleri” veya taş bina olarak inşa edildiği için “Taşmektep” de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk basamağını oluştururlardı. Okuma-yazmanın yanında ahlâkî terbiye verilmesi de amaçlanıyordu. Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevk etmek, Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi. Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu. Sabahtan ikindiye kadar ders verilir, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu.
Önceleri sıbyan mektepleri için özel olarak yetiştirilmiş öğretmenler olmadığı gibi, “okul” denebilecek binalar yoktu. Mescitleri kirletebilecekleri düşüncesi ile, onlara mescitlerde yer verilmeyince bu okullar özel evlerde, mescit ve cami kenarlarında vs. yer bulmuş (Ergün, 2005), her mahallede ve hemen her köyde açılmışlardı. Bu okullar, bizzat devlet tarafından yaptırılmayıp padişahlar, sadrazamlar, vezirler gibi devletin üst kademesinde yer alan kişiler, ilim sahipleri ve halk arasındaki maddî gücü iyi olanlar tarafından yaptırılırdı. Genellikle okulu yaptıranlar, bu kurumun etkinliklerini yürütebilmesi için her türlü ihtiyacını karşılayabilecek gelir kaynakları tahsis ederlerdi. Okul yaptırıldıktan sonra okulun bakım ve onarım harcamaları ile personel ve öğrenci giderleri için yeterli gelir kaynakları vakfedilirdi. Böylece eğitim-öğretim için devlet hazinesinden para harcanmadan hizmetler sürdürülürdü 3 .
Bilinen ilk Osmanlı sıbyan mektebi Sahn-ı Seman ve Tetimme medreseleriyle birlikte Fatih Sultan Mehmet zamanında yaptırılmıştır. Daha sonraları padişahlar, valide sultanlar, hanedan mensupları, sarayda ve dışarıda görevli olan yüksek rütbeli memurlar ve zengin hayırseverler hemen her yerde sıbyan mektebi inşa ettirmişlerdir 4 .
Sıbyan mektebi yapmak isteyen bir kimse bu okula ihtiyaç duyulan bir mahalleye, ekonomik gücüne göre ve ihtiyacı karşılayacak büyüklükte bir bina inşa edip vakfederdi. Bu mektebin ayakta kalması görevini sürdürebilmesi, bakım ve onarımın sağlanması için, gelir getiren gayr-i menkul emlak veya parasını vakfederdi. Bu gelir ile aynı zamanda mütevelli, muallim, kalfa gibi idari personel ile möğretim kadrosunun yevmiyeleri (maaş) de karşıalnırdı. Gerek mektep kurucusu gerekse diğer müesseselerle ilgili vakıfların, vakıf hükmüne girebilmesi için mahkemece tescil edilmesi gerekmekte idi. Bu sebeple vakıf, (vakfı kuran, tesis eden) mahkemeye gelerek belirlediği mahallede bir mektep yaptırıp vakfettiğini, bu vakfa, belirlediği bir kişinin mütevelli tayin ettiğini, vakıfta çalışacak olanların yevmiyeleri, tamir ve onarım için yapılacak maddi harcamaları karşılamak gayesiyle belli seviyede gelir getiren emlak veya nakit parasını vakfettiğini belirttikten sonra mahkemeden vakfiyesinin tescil edilmesini istemekte idi. Kadı, sahibi bulunduğu imkanlarla vakfı yapan kişi ve vakfedilen malda gerekli şartların bulunup bulunmadığını araştırdıktan sonra bir çeşit jüri diyebileceğimiz ‘’şuhudu’l-hal’’ heyetinin hazır bulunduğu bir oturumda vakfiyesinin tescil (kayda geçmesi) işlemini tamamlardı. Düzenlenen ve tasdik edilen vakfiyenin bir sureti vakfa verilmekte, bir sureti mahkeme kayıtlarına(şer’iye sicili defteri) geçirilmekte, bir sureti de evkaf defterine kaydedilmesi üzerine İstanbul’a gönderilmekte idi 5 .
Sıbyan mektepleri padişahlar tarafından yaptırıldığı gibi valide sultanlar ve hayırsever kişiler tarafından da kurulmuştur. Mesela Sultan I. Murat’ın Bursa’da yaptırdığı Hüdavendigar Külliyesi ve Sultan II. Bayezid’in Amasya, Edirne ve İstanbul’da yaptırdığı aynı adları taşıyan Bayezid Külliyeleri padişahlar tarafından kurulan ve içinde mektep barındıran bütün yapılardır. Bazı mektepler kurucularının tayin ettikleri bir kişi ya da vasiyet yoluyla yakınları tarafından da kurulabilmekteydi. II. Bayezid’in hanımı Hüsnüşah Hatun adına olup şehzade şehinşah tarafından Manisa’da yaptırılan Hatuniye Külliyesi bu türden bir yapıdır ve ta’lim-i sıbyan için bir de mektebi barındırmaktadır. Mektepler ayrıca eş veya diğer aile fertleri adına da kurulabilirdi. Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan için yaptırdığı Haseki Külliyesi buna örnek verilebilir. Sıbyan mektepleri daha çok cami veya mescitlerin yanında bulunurdu ve bunların çoğu hayırsever kişiler tarafından yaptırılırdı. İnalcık, Sadece İstanbul’da bu şekilde yapılmış 219 camiden bahsetmektedir. Meşrutiyete kadar ilk tahsil için devlet bütçesinde herhangi bir harcama kalemi bulunmuyordu. Harcamalar vakıf gelirleri ve çocuklardan haftalık almak suretiyle yapılıyordu 6 .
Anadolu’da kurulmuş olan sıbyan mekteplerinde Selçuklu etkisi dikkat çekmektedir. Özellikle Konya, Sivas ve Erzurum gibi gelişmiş şehirlerde varlıklı ailelerin ve hükümdarların kurdukları vakıflar sayesine pek çok kurumun yanında sıbyan mektebi de yaptırılmıştır. Sıbyan mekteplerinin yaygın olması İslam dininin eğitime verdiği önemin bir kanıtıdır ancak bu okullardaki denetim ve bakım eksikliği bu okulların asıl amaçlarına hizmet etmesine mani olmuştur. Eğitim öğretim hizmetlerinden okulun hocası veya mahallenin imamı sorumludur. Denetimlerini de şeyhülislamlığa bağlı olan kadılar yapmışlardır. Şeyhülislamlık makamından burada kısaca söz edecek olursak Osmanlıda eğitim alanındaki en yüksek makamdır. Fatih Sultan Mehmet de bunu kanunnamesinde açıkça belirtmiştir. Şeyhülislamlığın görevi günümüzdeki adalet bakanlığı ve eğitim bakanlığı görevlerini yürütmekti. Ancak ağırlık adalet konularındaydı. Eğitim denetimlerini yukarıda belirtildiği gibi fiilen yapmamışlar kadılar vasıtası ile yürütmüşlerdir. Okullar üzerinde herhangi bir devlet denetimi yoktu. Her isteyen istediği mahallede bir sıbyan mektebi açabilirdi. Bu okullara “mahalle mektepleri” denilmesinin bir sebebi de budur 7 .
Mektep muallimliği bir dönem için horlanmıştır. Bunda bir kısmının bilgilerinin sathîliği, bir kısmının savaştan kaçma gibi sebeplerle bu mesleğe girmesi, bir kısmının da çocuksu davranışlar sergilemesi rol oynamıştır. Adam Mez muallimlerin horlanmasında Yunan menşeli rivayetlerin etkisinin bulunduğunu, çünkü onların öğretmeni gülünç şahsiyetlerden biri saydığını söyler. Fıkıh âlimleri her dönemde görülen, öğrenci-öğretmen ilişkilerindeki bazı problemler konusunda görüş bildirmişlerdir. Meselâ kendisi de öğrenimine bir küttâbda başlayan İmam Şâfiî, öğretmenin talebesini te’dib için dövmesi ve ölümüne sebep olması halinde diyet ödemesi gerektiğinden söz eder. Abdülkerîm b. Muhammed er-Râfiî el- Kazvînî’nin bir rivayetine göre Hz. Peygamber, Allah Teâlâ’nın kıyamet gününde yüzlerine bakmayacağı, tezkiye etmeyeceği ve horlayıcı bir azaba sokacağı üç sınıf insanın ilki olarak yetim çocuğa gücünün yetmeyeceği ödevler vererek onu ezen küttâb muallimini sayar. Muallimlere ödenen ücretler sınırlandırılmamış, çocuk velisinin malî gücüne bırakılmıştır. Halifelerin, büyük devlet adamlarının ve bazı zenginlerin çocuklarına saray ve konaklarda ders veren müeddiplerin aldıkları ücretler çok yüksek olabiliyordu. Onlar için sıbyan muallimi tabiri kullanılmazdı. Sıbyan muallimlerinin ücretleri zaman zaman yetersiz kalmıştır. Meselâ Sicilya’daki mektep muallimlerinin çoğunun yılda 10 dinarı geçmeyen bir maaşla çalıştığı bilinmektedir 8 .
Fatih Sultan Mehmet Döneminde Sıbyan Mektepleri
Fatih Sultan Mehmed İstanbul‟un fethinden sonra burada medrese teşkilatını kurmaya çalışırken, Ayasofya ve Eyüp‟te inşa ettirdiği iki medresede sıbyân mekteplerinde hocalık yapacaklar için ayrı bir müfredat belirlemiş ve bu eğitimi almayanların sıbyân mekteplerinde hocalık yapmasını yasaklamıştır. Bu dersler Arapça dilbilgisi, edebiyat, matematik, kelam, mantık, muhasebe adabı ve tedris usulüdür. Ancak bu yasağa kısa bir süreliğine riayet edilmiş, bir süre sonra mektep hocalarının medrese icazetli olması yeterli görülmüştür. Fatih‟in kendi adına yaptırdığı külliyesinde birçok eğitim amaçlı yapı bulunmakla beraber, vakfiyesinde darüttalim olarak zikredilen bir de sıbyân mektebi bulunmaktaydı. Bu mektebe sadece yetim veya fakir ailelerin çocuklarının alınması şart edilmiştir. Aynı şart oğlu II. Bayezid‟in vakfiyesinde de görülmektedir. Ayrıca bu vakfiyede dönemin ilk sıbyân mektebi ders programı da açıkça ifade edilmiştir:
“Ve muallimhaneyi dahi talimi eytam ve evladı fukara için vakfetti ki anlara mektephanede muallim ve halife olanlar talimi kelamı kadim ve Kur‟anı azim edeler. …ve bir salih hafızı kelamullah ve namazın erkânın ve şeraitin bilir ve sübyan talimine münasip ve kadir kimse muallimhanede eytamdan ve sübyanı fukaradan otuz nefer oğlancıklara yevmi cumadan gayri günlerde Musaf-ı Kerime baka, Kur‟anı mecit okuda ve kemayenbegi öğrete ve bildire ve mazilerin ve geçmiş derslerin dinleye ve namaza müteallik nesneleri okuda ve bildire, ve tedibe muhtaç olanları tedibi Ģer‟î eyliye ve hizmetinde daim ciddü sa‟y eyliye, ve destur vericek (akşam evlerine gitmek üzere talebe salıverildiği zaman) vâkıfın ruhiçün ve kabulü tilaveti eytam için dua ettire, ve bir salih hafız kimesne anda halife (kalfa) ola, sübyan okutmakta ve bildirmekte mazilerin dinlemekte ve tedipte muallime daim muavenet eyliye.” Bu vakfiyeden de anlaşıldığı gibi, Osmanlı Döneminde ilk sıbyân mekteplerinde öncelikli olarak Kur‟an-ı Kerim öğretimi ve sonrasında namazla ilgili bilgilerden ibaret dersler yapılmaktaydı. Daha sonra bu müfredata yazı dersi de eklenmiş, ancak bu dersin içeriği yazmayı öğretmek değil, yazılı metinleri güzel yazı ile kopyalamak şeklinde gerçekleşmiştir 9 .
II. Bayezit Döneminde Sıbyan Mektepleri
Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Bayezid de çocukların eğitim öğretimi için sıbyan mektebi yaptırmıştır. 2. Bayezid’in yaptırdığı mektepte Fatih vakfiyesindeki gibi “…eytamdan ve sübyan-ı fukaradan otuz nefer oğlancıklara…” ifadesiyle yetim ve fakir çocuklara öncelik tanınmıştır. Vakfiyede geçen “oğlancık” kelimesi, kimine göre vakfiyeye sadece erkek çocuklarının alındığını ifade etmektedir. Fakat bu kelime o zamanlar hem kız hem erkek çocuklar için kullanılan bir kelimedir.144 Vakfiyede mektebin müfredatına da yer verilmiştir. Bu müfredatta çocuklara öğretilmesi için belirlenen dersler Kur’an-ı Kerim, namaz ve ahlaki konulardır. Bunlardan başka, derslerin bitiminde kurumu vakfeden kişi için dua ettirilmesi de belirtilmiştir. Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid’den sonra yapılan mekteplerde de bu şartlar ve okutulan dersler genel anlamıyla kabul edilmiştir. Yazı dersinin ise bazı okulların programına koyulduğu görülmüştür. 2. Bayezid’in vakfiyesinde “…her iki nevbet (akşam/sabah) fukara için pişen taamdan eytamdan ve evlad-ı fukaradan mektepte hazır olanlara âdet üzere her ikisine birer aş vereler, eti ve ekmeğiyle.” denilerek, çocukların yeme- içmeleri de vakfın imkanlarıyla karşılanmıştır 10 .
Kanuni Dönemi Sıbyan Medreseleri
Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Süleymaniye Külliyesi’nde bir sıbyan mektebi bulunmaktadır. Kanuni’nin vakfiyesinde: “Mekteb-i şerif-i mezburda taallüm-ü Kur’an’ı azim eden eytam-ı zuafanın melbusat-ı hususu için yevmî onar akçe verilip yılda iki defa eytam-ı mezbureye kifayet miktarı libas alıvereler ve her gün iki nöbet fukara için pişen aştan ve ekmekten mektepte hazır olan eytama ve evlad-ı fukaraya vereler ve adet üzere her gün ikisine bir çanak aş, bir pare et ve iki ekmek vereler…” ifadeleri yer almaktadır. Kanuni’nin yaptırdığı sıbyan mekteplerinde öncekilerden farklı olan, çocuklara gündelik denen harçlıklardan verilmesinin kayda geçirilmesidir. Bahsedilen vakfiyede, hocalık yapacak kişide bulunması istenen özelliklerden de bahsedilmiştir. Çocuklara hoca olacak kişinin hafız olması, kıraatinin iyi olması, tecvid ve ilmihal bilgisine sahip olması gibi ilmi bilgi aranmıştır. Aynı zamanda salih olmak, dindar olmak gibi birtakım karakter özelliklerinden de bahsedilmiştir. Sıbyan okulunda en az otuz talebe olması kararlaştırılmıştır. Sıbyan öğrencilerinden ücret alınmaması da vakfiyede emredilmiştir. Muallim için ücret olarak günde sekiz akça olarak belirlenmiş ve bahsedilen ücretin vakıftan alınacağı bilgisi bulunmaktadır. Vakfiyede kalfada bulunması gereken özelliklerden de bahsedilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet vakfiyesi, II. Bayezid vakfiyesi ve Süleymaniye vakfiyesinde sıbyan eğitimi Kur’an öğretimi ile sınırlı kalsa da, incelemeler sonucunda Bursa sıbyan mekteplerinin vakfiyelerinde Kur’an okuma öğretiminin yanı sıra farklı derslere ve programlara rastlanır. Örneğin 1532 tarihli Kiremitçizade Mektebinde güzel yazı yazma, sarf ve nahiv gibi edebî ilimler, dinlerle ilgili bilgiler ve ahlaki konulara da yer verilmiştir.
Alt Bilgiler
- Erdoğan SOLAK, Osmanlı Dönemi Uşak Mektepleri, İlmi Araştırmalar 15, İstanbul, 2003, s.1.
- Mustafa GÜNDÜZ, Osmanlı Eğitim Mirası, Ankara, 2015, s. 45-46.
- Zülfü DEMİRTAŞ, Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretim’in Örgütlenmesi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sy. 1 Elazığ, 2007, s.174
- Mustafa GÜNDÜZ, Eğitim Tarihi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2011, s.114
- Ziya KAZICI, Osmanlı’da Eğitim ve Öğretim, İstanbul, 2020, s.91-92
- Ünal TAŞKIN, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 1, Elazığ, 2008, s.345.
- Şadiye YILMAZ, Osmanlı’dan Cumhuriyete Sıbyan Mekteplerinde Yenilik ve Gelişmeler, Konya,2009, s.10.
- Nebi BOZKURT, TDV İslam Ansiklopedisi, 29. Cilt, Ankara,2004, s. 5-6.
- Hilal DEĞİRMENCİ, Arşiv Belgeleri Dışında İstanbul Sur Dışındaki Bulunan Sıbyan Mektepleri (Rumeli Yakası), Sakarya, 2019, s. 10-11.
- Elif AKBAŞ, Tarihten Günümüze Sıbyan Mektepleri, Sivas, 2018, s. 26-27.
KAYNAKÇA
- AKBAŞ, Elif, Tarihten Günümüze Sıbyan Mektepleri, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2018.
- BOZKURT, Nebi, TDV İslam Ansiklopedisi, 29. Cilt, Ankara,2004.
- DEĞİRMENCİ, Hilal, Arşiv Belgeleri Dışında İstanbul Sur Dışındaki Bulunan Sıbyan Mektepleri (Rumeli Yakası), Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2019.
- DEMİRTAŞ, Zülfü, Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretim’in Örgütlenmesi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sy. 1, Elazığ, 2007.
- GÜNDÜZ, Mustafa, Eğitim Tarihi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2011.
- GÜNDÜZ, Mustafa, Osmanlı Eğitim Mirası, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2015.
- SOLAK, Erdoğan, Osmanlı Dönemi Uşak Mektepleri, İlmi Araştırmalar 15, İstanbul, 2003
- KAZICI, Ziya, Osmanlı’da Eğitim ve Öğretim, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2020.
- TAŞKIN, Ünal, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 1, Elazığ, 2008.
- YILMAZ, Şadiye, Osmanlı’dan Cumhuriyete Sıbyan Mekteplerinde Yenilik ve Gelişmeler, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2009.