Konya Polisiyesi: Vav’ın İzinde
Akyokuş’tan bütün Konya’yı seyreden baş komiser Buhran, okuduğu okulu bulmaya çalışıyordu. Buraya çıkan bütün Konyalıların yaptığı gibi… Yazın daha bir güzel oluyordu ama kışın da soğuğuna rağmen insanının içini ısıtan bir manzara hep vardı. Adı gibi yokuştan, ‘goca gonya’ seyredilirdi. Yaşadığı evi, caddeyi, okuduğu okulları insanlar yukarıdan arayarak seyre dalardı. Ve tabi ardından gelen hatıra yağmurlarında kâh hüzünlenip kâh sevinmeler… Buhran da öyle yaptı. “Hah dedi işte orada. “ o da mazinin hatıra yağmurlarına tutuldu. Bir keresinde hocası, Buhran ismini sormuştu imam hatip lisesinde okurken, “Oğlum bir insan bunalım ismini niye koyar oğluna veya kendisi büyüyünce bu ismi nasıl kabul eder ki?” Nüfus memuru yanlış yazmış hocam deyivermişti, bir anda. Babası delil anlamına gelen burhan ismini koymuştu ama ismi buhran kaldı. Hayatı da buhranlarla geçmişti. “Ah bu okul yılları hepimizin hayatının içine eden yıllar.“ diyerek eli sigara paketine gitti.
Okulunu bulur bulmaz da düşüncelere daldı. Yeni gelen cinayet haberini çözmeye çalışıyordu. İmam hatip lisesinde bir meslek hocası öldürülmüştü. Bir yandan kendi yaşadıkları, diğer yandan cinayeti şehrin manzarasına bakarak düşünüyordu. Sol eliyle sakalını sıvazlaya sıvazlaya en baştan olay zincirini mırıldandı: “Katil önce bütün hocalara zarf yollamış, zarfın içinde vav harfi ve ardından işlenen bir cinayet… Babadan kalma gri ceketinin cebinden zarfı çıkardı ve vav harfinin kıvrımlarına daldı gitti. Acaba devam edecek miydi cinayetler? “ Off off bu insanlar buhrana sokar adamı” diye düşündü hafif tebessüm ederek. Kelime oyunları yapmayı severdi.
Zarfın içindeki vav harfi usta bir hattat tarafından çizilmiş gibiydi. Sigarasını manzaraya karşı tekrar yaktı ve arabasına bindi. Düşündü, düşündü… Vav anne karnında cenin pozisyonunda insanın haliydi. Başka anlamları var mı acaba? Tasavvufa meraklı bir hocası vardı liseden. Ona sormayı düşündü. Birçok insan hala arabasının içinde Konya’yı seyrediyordu. Manzarayı geride bıraktı evine gitti. Yolda okul binalarına bakıyordu, giderken. Hepsi aynı renk aynı biçimde okul binalarına. Tek tip insan yetiştiren tek tip okul binaları. Evine yaklaştığında duvarında kocaman bir vav harfi olan okul gördü. Birden frene basıp indi arabadan. Okulun ismini not defterine yazdı. Etrafında dolaştı.
“Şemsi Tebrizi Anadolu İmam Hatip Lisesi ” Şemsi Tebrizi, demek okulun ismi. Hani şu Suriyelilerin yerleştiği mahallede türbesi bulunan, türbe duvarlarında pat pat top seslerinin yankılandığı Şemsi Tebrizi. Ne zaman oralara yolu düşse top oynayan çocuklara söylenirdi. Oğlum, biraz uzakta oynayın türbe duvarından kale mi yapılır, başka gol atacak yer mi bulamadınız lan! Ayıp ayıp… Hz. Şems Allah rahmet eylesin Mevlana ile birbirlerinin hem şeyh hem müritleri idiler. Şimdi gecenin karanlığında ahenkle dans eden sigara dumanın altında aklında tek bir soru vardı: “Acaba devam edecek miydi?” Zarfın yollandığı kişilere gidip konuşmak lazımdı; Konya’da bir seri katil vakası mı olacaktı? Bizden seri katil çıkmazdı ki. Buralarda adamı öldürürler şundan bundan yaptım diye pişmanım derler biterdi. Kafası almıyordu bir türlü. Kim neden böyle bir şey isterdi? Z kuşağı dedikleri nesilden mi çıkıyordu böyle tipler
Aklında, Şemsi Tebrizi hazretlerinin de faili meçhul bir cinayete kurban gittiği, okulun adı, duvardaki vav harfi, hocalara yollanan zarf dönüp dolaşıyordu. Yarın ilk iş bu okulu bir ziyaret etmek lazım.
Evine gitti, kanepeye uzandı. Düşünceler rahat bırakmadı bir nefes alayım diye balkona çıktı. Orada da duramadı mutfağa gidip kendine bir Türk kahvesi yaptı. Tam bir buhrandı, adının hakkını veriyordu.
Sarı Camelinin yanında bu sefer sade bir Türk kahvesi vardı. Günün yorgunluğunu böyle atardı. Balkona tekrar çıktı. Kel tepelere balkonundan bakarken şehrin ışıkları karanlığı daha da yayıyordu, hakikat güneşi gibi olmadığı için sahte bir aydınlığın karanlığı daha da cesaretlendirmesi gibi, yaşadığımız hayat gibi… Kel tepeler belki de akılsız başlarımız, karanlık cehalet, zulüm; sahte ışıklar ise aklımızı teslim almış hakikate boyalı düşünceler.
Şems-i Tebrizi demek…