Ses Deneme Bir İki
kapı arkasından üç defa kimse yok mu?
İnsanlık
ana rahminden dünyayı tekmeliyor galiba,
gümbürtüler
mide bulantısı
içinde ölmesine ihtimal verilmeyen bir cenin, politikanın bitmeyen dokuz ayı
cinsiyet partilerinden,
çocuk yakılan gündüzlere
bunu seyretmeye utanmayan rüzgar
ki rüzgar bazen de şeytanla ortaklaşa korlayan
Zalimin çubuğuyla kundaktaki bebekleri
şöyle Yezid gibi Hüseyin’in başına dokunan…
Kapıyı bir türlü açan yok, kemik kokusunu öğretmişlerdi bana bu karanlıkta.
yanan bir kemik kokusunu…
hiç bir ateş ölçerin ölçmediği
dokunduğunda buz gibi kalmış insanlığımızla.
Biraz teselli olsundu eczaneden alsam
günde üç vakit kınama takviyesini
imanımdan kanayanı sarsam
kaygı bezleriyle
utansam da kıvrılsam bir toprağın tüyü bitmemiş yerlerine…
Kapı çürük farkındayım,
Ocağın altı açık kalmış galiba
bu koku bir yerlerden tanıdık geliyordu biliyorum.
bu duman bir çocuğun lunaparkından gökyüzüne sızan,
bu duman bir çocuğun çikolatasının ambalajından gökyüzüne sızan
ve yerin yüzüne düşen ahların dumanıydı.
Çoğu balkonda asılı duran çocuk elbiselerine sinen
çoğu mahallede saklambaç oynayan
çoğu mahallede ihale kovalayan
terazinde adaleti sağlamayanların üstüne düşerken sinen bir kokuydu…
Diri diri yanan bir çocuğun teninden tüm dünyaya, ne söylenebilir di ki uçurtmalardan şekerden başka!
Ocağın ateşini söndürmeyen bizler!
Bu işkence bizim dibimizdir.
Sıyıranın gözü kör olsun…