BAL ÜLKESİ KUZEY MAKEDONYA
BAL ÜLKESİ KUZEY MAKEDONYA İZLENİMLERİ
Kuzey Makedonya sınırlarına girdikten sonra, gökyüzünden aşağı bakınca, yerleşim yerlerindeki minareler her Müslümanı heyecanlandırır. Ohrid gölünün üzerinden inişe geçerken, göle yansıyan güneşin ışınları gözünüzü kamaştırıyor. Ohrid havaalanına indiğinizde, pasaport kontrolü sırasında sıkı bir güvenlik soruşturmasıyla karşılaşabilirsiniz.
‘’Ülkeye neden geldiniz, kaç gün kalacaksınız, kimlerle görüşeceksiniz, burada tanıdık biri var mı’’? Neyse ki bu sorulara verdiğimiz cevaplar onları tatmin etmiş olmalı ki 15 dakikalık bir sorgulama sonrasında pasaportumuzu alıp dışarı çıkabildik. Sırtınızdaki sırt çantasından ve şaşkın şaşkın etrafınıza bakınmanızdan olacak ki, taksiciler hemen etrafınızı sarıyor.
‘’Yolculuk nereye, benim arabam daha güzel, kestirme yolları iyi bilirim…’’.
Taksicilerin söyledikleri fiyatlar arasında ciddi fark; İstanbul’da yaşadıklarımı aklıma getirdi. Neyse ki makul bir fiyata anlaşıp, Ohrid’den Gostivar’a yola çıktık. Taksici, bir Arnavut. Aramızdaki ortak dil, güzel Türkçemiz. Ancak farklı bir şive. Cümle yüklem ile başlıyor, ‘be ya’ ile bitiyor.
Yol boyunca dikkatimi çeken şey; evlerde asılı Makedon ve Arnavut bayrakları. Milliyetçilik her an yeniden körüklenecek ve yeni kaoslara hazır bir coğrafya olduğu imajını hemen algılayabiliyorsunuz. Yol boyunca, gökyüzünden gördüğünüz minareleri ve camileri daha yakından görüyorsunuz. Şoförümüz ‘’buralar hep Müslüman’’ diyor. Yolculuk esnasında, ülkedeki ekonomik durumu, Türkiye siyasetini, ülke sosyolojisini konuştuk. Şoförümüz, ülkedeki ekonomik durumdan şikâyetçi ve Viyana’ya gelmek için bir takım meşru olmayan yollara başvurmuş, ancak istediği sonucu alamamış. Şoför, kendisi gibi pek çok insanın da bu meşru olmayan yollara başvurduğunu dile getirdi.
Balkanlardaki Müslüman nüfusun, Türkiye siyaseti ile yakından ilgilendiğini müşahede ettim. Ben, bölgeyi anlayabilmek adına, balkanlar ile ilgili sorular soruyorum, kaptanımız da ısrarla Türkiye siyasetini merak ediyor ve soru soran konuma hemen geçiveriyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan Makedonya’da çok seviliyor. Tayyip baba diyorlar, ona dua ettiklerini söylüyorlar.
Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Gostivar’a vardık. Bu şehrin sokaklarının dar olduğunu, parklarının temiz olmadığını, dükkânlarının bakımsız, evlerinin eski olduğunu maalesef belirtmeliyim. Diğer taraftan siyasi partilerin, sokaklara bayrak ve afiş asma rekabeti şehrin sokaklarına hoş olmayan bir görüntü vermiş.
Osmanlı döneminden kalan minareli camiler, mezarlıklar, saat kulesi, şadırvanlar sizi Anadolu şehirlerinden bir yerde olduğunuz hissini uyandırıyor. Ve tabi ki cami önünde yapılan, amcaların hükümet kurma yıkma çalışmaları… Üşenmedim saydım, Gostivar’daki saat kuleli camide, öğle namazında 114 kişi vardı. Cami çıkışında amcalarla sohbet ettik. Onların da gözü kulağı Türkiye’de. Onlar da Erdoğan’a dua ettiklerini, onu çok sevdiklerini, her Müslümanın onu desteklemesi gerektiğini düşünüyorlar.
Yemeklerin helalliği konusundaki hassasiyetimizi insanlar: ‘’Burada herkes Müslüman, biz de yanlış olmaz’’ diyerek bizi rahatlatıyorlar, bu söze inanıyoruz ve gönül rahatlığıyla yemeklerimizi yiyoruz. Anadolu mutfağının buralarda yeniden yorumlandığını tadıyoruz.
Ülkede Makedonya Dinarı kullanılıyor. Ancak insanlar sizden Euro ile alışveriş yapmanızı bekliyorlar. Ancak hemen belirtelim, esnaflar kaç dinarlık alışveriş yaptıysanız, meblağın Euro birimindeki karşılığını hesap makinası ile gözünüzün önünde hesaplıyorlar. Diğer taraftan bu şehirdeki otellerin konforsuz olduğunu, istenilen konaklama bedelinin fazla olduğunu belirtmeliyim.
Gostivar’dan Ohrid’e dönüşte toplu taşıma araçlarını kullanmak istedim. Ancak tek vasıta ile gitmemin mümkün olmadığını öğrendim. Otogardan Debar şehrine bilet aldım. Dolmuşun hareket saatini beklerken bir adamla tanıştık. Konuşurken cami minaresinden sala okundu. Sala sonrası cenaze ile ilgili Makedonca, Arnavutça ve Türkçe duyuru yapıldı. Adama sordum ‘’Siz hangi millettensiniz’’? Misafir olmasam daha sert tepki göstereceği kesindi. ‘’ Biz Müslümanız daha ötesi yok’’ dedi. Sanırım Sultan Abdülhamid’in de duymak istediği şey buydu. Özellikle etnik ve dini yapıyı konuyu konuşmak istedim, konuştuk, uzunca konuştuk. Anladığım kadarıyla Balkanlarda Müslümanlar kendini ‘’ İslam üst kimliği’’ altında tanımlıyorlar.
Debar’a giderken dolmuş tıkış tıkış. Şoförümüz elinde telefon sosyal medya hesaplarına bakıyor, haber okuyor, yollar virajlı ve dar. Herkes bu durumu görüyor ama kimse tepki vermiyor. Türkçe olarak kendisini uyardım.Uyarıma aldırış etmedi. Basın kartımı gösterip, Almanca uyardım. Bu kez telefonu bıraktı. İçinden kızdığını hissettim tabii.
Dolmuşların ve taksilerin genel olarak eski modeller olduğu, şehrin her yerinde hemen fark ediliyor. Debar’dan Struga şehrine geldik. Ohrid yolculuğu sırasında yerel bir radyodan Tarkan’ın “Geççek” şarkısını dinledik. Ülkedeki ulusal kanallarda, Türk dizilerinin dublajlı ya da alt yazılı olarak yayınlandığını gördüm. Dizi izleyerek Türkçe öğrenen Makedon ve Arnavutların olduğunu para bozdurduğum Halk bankasındaki (Türk) bir memurdan dinledim.
Akşam namazı için Ohrid gölüne yakın bir camiye girdim. Caminin içi ve dışı mimari açıdan çok güzeldi. Müezzin ile namaz sonrası pek çok konuyu konuştuk. Müezzin Ömer bana Tito ve Alija ile ilgili ilk kez duyduğum bazı bilgiler söyledi. Camilerin, minarelerin, Atatürk hatıra evinin ve daha pek çok yapının restorasyonunda Tika, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve tabi ki Tayyib Erdoğan’ın imzaları var. Bölgede Mustafa Kemal Atatürk de çok seviliyor. Ali Rıza Bey’in evinin bu coğrafyalarda olmasından dolayı olsa gerek ki ‘’ O bizim de Mustafa’mız’’ diyorlar
Bu seyahatte duygulandığım şeyler oldu.
Honayland (Bal ülkesi) bir Makedon filmi. Oscar’a adaydı ama alamadı. Filmde Hatice karakterini canlandıran başarılı oyuncu, bir saç boyası almak istiyor ancak satıcı yüksek bir fiyat söylüyor, Hatice de saç boyasını almak için sıkı bir pazarlık yapıyor. O an kendi kendime söz verdim: ‘’Makedonya’ya gidersem pahalı bir saç boyasını bir Makedon kadına hediye edeceğim’’. Çok şükür Makedonya’ya gittim. Viyana’dan aldığım pahalı bir saç boyasını Makedonya’da yaşayan, parkta gördüğüm bir Türk kadınına hediye ettim. Sözümü tuttum. Başının yarısı kapalı, elinde yılanbaşlı bastonu olan bu kadınla uzun uzun konuştuk. Devlet ile ilgili hiçbir vasfımın olduğunu bildiği halde tembihledi: ‘’Türkler burayı unutmasın, Ankara’nın bir kulağı balkanlarda olsun… ‘’ dedi.
Şimdi bir kez daha yerinde görmüş oldum; Türkiye’nin Anadolu’dan ibaret olmadığını, gönül coğrafyamıza sınır çizilmeyeceğini…