Geceden Vazgeçen Adamın Gündüz Gözüyle Yola Bir Türlü Çıkamayaşının Şiiridir
Vazgeçtim tamam,
sabah gazete kupürlerinden ilanları kurcalamıyorum artık, içinde devlet geçmeyen köşelerde
kendimi kıstırmıyorum da ,
ısınacak bir yuva gördüğümde elimi cebimden çıkarıyorum,
bu benim en sonlu vazgeçişimdir.
Yazdıkça kaybolan, buldukça yazan,
o birikmiş sadakalarımdan vazgeçtim evet,
vitrinde rol kesen putların, okul önünde hizaya dizilmiş yetimlerin, başlarını okşayan rüzgarların,
talihini kör kuyuya atanları
kadar hem de.
Ellerimi ovuşturmadan ısınsaydım,
o delikli sandalyeden Türkiye’ye bu denli koyu bakmazdım,
vazgeçmeye yemin etmiş biriyim,
affedemem kendimi,
adak adayacak kadar param henüz yok.
Dilimin kemiğini kasaplarda törpülemediklerini öğrendiğimden beri vazgeçtim….
Nasıl geleyim söylesene, murdar olmuş dört yanım, sloganlar binlerce aşkı öldürürken,
betonları nasıl ufalayayım.
Bu benim payımdı,
düş artık hayalimden. Yakam yırtıldı,
gördüğün bir cesedin son çırpınışıydı.
Hadi söyledim bu sırrımı da.
Sana hediyem olsun
bu vazgeçerek gelmeyişim…
Uzun zaman oldu,
bir anda gittiler ölüler üstelik yığıntılar arasından
geç gelen merhemi en iyi ben bilirdim,
üzerime dökülen kireçlerden.
Allah’ı karıştırmasam bu işe deli olurum, karıştırsam zır deli.
En iyisi vazgectim işte Yusuf’u Kral yapamadım, Uhud’dan kaçan ile terk eden arasında devleştim durdum
dişleri kırılana dek efendimizin
ben yıldızları görecek kadar görgülü değilim, onlara tutunacak kader cesur,
bu
yüzden
gelmeden önce ararsam anla ki
yolumun yamalarını dikmişler modern terziler.
Iskalama beni lütfen,
son model ölümleri bile bulamadıkları çağdan yazıyorum sana, vazgeçişimin nasıl anlaşılmaz olduğunu anla diye.
Kredisinin ilk taksidini yemi Ödemiş bir müminin evinden düşen molozlarla yazıyorum sana,
ölümün en kıvrak dansıyla borçlarımı ödüyorum,
elbet bir gün
dünyaya bel bağlamışların mezarlarını görürsem kendimi sulayacağım
yeşereyim diye….