Osmanlı Devleti’nde Uyuşturucu Maddelerin Üretim, Tüketim ve Sosyal Alanda Kullanımı #4

21.06.2024
173
A+
A-
Osmanlı Devleti’nde Uyuşturucu Maddelerin Üretim, Tüketim ve Sosyal Alanda Kullanımı #4

Osmanlı Devlet’inde Uyuşturucu Maddeler

Osmanlı Devlet’inde bu bitkiyi yetiştirmeyi hangi tarih aralığında öğrendikleri ya da kullanmaya başladıklarına dair somut veriler tespit edilememiştir. İhtimal dahilinde söyleyebiliriz ki izah ettiğimiz bitkilerden faydalanma ve istifade etme bölge topluluklarının asırlardır süregelen kültürel bilgi aktarımı sayesinde olduğu düşünülmektedir. Osmanlı Devleti nihayetinde Türk İslam medeniyetinin devamı niteliğindedir. Bu sebepten ötürü medeniyetin getirmiş olduğu kümülatif bilgi birikimini kendi toplumsal hayatında sürdürmüştür. Özellikle devraldığı tıbbi birikim içerisinde bahsettiğimiz bitkileri kullanmayı bildikleridir.

Osmanlı tıp literatüründe, İshak bin Murâd’ın 1387’de yazdığı Havâss’ül Edviye adlı eserde İbn Sina ve İsmail Cürcani’den bilgileri naklederek, kulak ağrısı, soğuk algınlığı ve balgam sorununa çare olarak keneviri işaret eder. [22] Şerafeddin Sabuncuoğlu bazı hastalıklara geliştirdiği macunların içine zikrettiğimiz nebatları eklemiştir. Bel ağrısı, hazım problemleri gibi çeşitli hastalıklara ayrı ayrı macunlar hazırlamış ve eserinde bunları dile getirmiştir. [23] Kenevir içerikli ilaçların hazırlanmasını dile getiren bir başka hekim İbn-i Şerif’tir. İdrar yolları ve böbrek rahatsızlıkları için kenevir karışımlı ‘‘akras’’ adlı bir macun hazırlamıştır.[24] IV. Mehmed’in isteği üzerine yazan Halebî kan tükürme, öksürük, nezle gibi birçok hastalığın devasını kenevir ve çeşitli bitkiler karıştırılarak hazırlanan macunda bulmuştur.[25] Ağrı ve sızıları tedavi etmek ve öksürük gibi rahatsızlıklarda rahatlama sağlamak için Afyon ve karışımları kullanılmıştır. Bu uygulamalar, sadece halk arasında değil, saray hekimleri tarafından da yaygın bir şekilde tercih edilmiştir.

Kenevir ve afyonun mevzu bahis konusu edildiği bir diğer ilim dalı botaniktir. Osmanlı Devleti’nde botanik disiplini Dioskorides, İbnü’l Baytar ve İbnü’l Avvam’ın eserlerinin tercümeleri ile süregelmiştir. Osman bin Abdülmennan, Dioskorides’in yazmış olduğu kitaba İtalyan Andre Matthioli’nin yazmış olduğu Latince şerhi Kitabü’n Nebat adıyla Osmanlı Türkçesi’ne kazandırmıştır. Modern anlamda baktığımızda botanik bilimine verilen önemi 1827 senesinde açılan Tıbhane ve Cerrahane-i Amire askeri okullarının açılmasıyla başlatabiliriz. İlk derslerin öğretmen İstepan Karateodori tarafından verildiğini bilinmektedir.[26] İlerleyen yıllarda bu okulda ders vermeye başlayan Şerafeddin Bey (Köprülü) kenevir konusunda seleflerinin ilgilenmediği hususlara değinmiştir. Yazmış olduğu eserlerinden ilki Nebatat-ı Saydalaniye’de kenevir bitkisini dört alt türe ayırmıştır. Bunlar kif, kendir, pedomontane ve çinidir. Şerafeddin Bey hekim titizliği ile incelediği bu bitkinin kullanımında insanı tesir altında bırakan sebepleri de irdelemiştir. Bağımlılık halinde birtakım delirme işaretlerinin görülebileceği kişiden kişiye neşe ve keder gibi duygu değişimlerine rastlanıldığını ayrıyeten karaciğere tesir ettiğini belirtmiştir.[27] Müellif ikinci eseri İlm-i Nebatat’ta aktardığı bilgileri tekrar eder ayrıyeten kenevir bitkisinin afyondan daha fazla risk içeren bir uyuşturucu olduğu konusunda bilgi verilir.[28] Dr. Hüseyin Remzi, kenevir bitkisinin endüstriyel alanda kullanımına dair siyah sabun (Arap sabunu) üretimi için uygun yağ ve kuş yemi, ayrıca gövdesinden dokuma için lif elde edildiği bilgileri belirtir.[29]

Uyuşturucu maddelerin yetiştirilmesine dair Osmanlı botanik ve tıp metinlerini kısaca ihtiva etmiş bulunmaktayız. Klasik dönemden modern döneme kadar Osmanlılar bu nebatatın tıp ve gündelik ihtiyaçları dahilinde kullanmayı bildikleri aşikardır. Osmanlı gündelik hayatında afyona ‘‘tiryak’’, afyonu tüketene ise ‘‘tiryaki’’ denilirdi.[30] Kenevir için ise ‘‘kenevir’’, ‘‘kınnab’’ veya ‘‘kendir’’ adlarının kullanıldığını görüyoruz. Kenevir yoluyla elde edilen uyuşturuculara ise ‘‘esrar’’, ‘‘haşiş’’ veya ‘‘beng-benc’’ isimlerinin kullanıldığı malumdur.[31] Osmanlı toplumunda, haşhaş ve kenevir bitkileri, sağlık alanındaki taleplerle birlikte tarımsal sektörde ekonomik bir rol oynamıştır. Filiz Çolak’ın dile getirdiği üzere afyon tarım hayatında özellikle Antep, Maraş, Malatya, Niğde, Amasya, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale, Tokat, Konya, Aydın, Bursa, Bolu, Manisa, İzmir, Uşak, Kütahya, Balıkesir ve Afyonkarahisar, başlıca bu şehirlerde bitkilerin tarımı yapılmaktadır.[32]

Fransız Seyah Pierre Belon, (1517-1564) 1546’da başlayıp 1549 tarihleri arasındaki Osmanlı seyahatinde, Anadolu’dan civardaki ülkelere önemli miktarda afyonu deve kervanlarıyla sevk edildiğini söylemiş hatta ilginç bir tabirle ‘‘Fransızlar için buğday yetiştirmek ne ise, Türkler için de haşhaş yetiştiriciliği odur.’’ İfadesinde bulunmuştur.[33]

Harita 1.1 Anadolu’da Afyon Tarımı İzleri

Afyon üretimi sadece halk için bir gelir kaynağı değildi. Osmanlı vergi sistemi içinde bir gelir kapısıydı. ‘‘öşr-i afyon’’ ismiyle toplanan bu vergi kalemi XVI. Yüzyıl ve devamında hazine için geliri giderek artan bir vergi türü olmuştur.[34] Avrupa piyasalarına ihraç edilen afyonun ‘‘İstanbul Afyonu ve İzmir Afyonu’’ adıyla alıcılara sunulduğunu ve en çok talep görenin ise ‘‘İzmir Afyonu’’ ‘un olduğunu içerdiği morfin oranın yüksek değerleri nedeniyle bilmekteyiz.[35] Pazarlarda, oval ve yassı kalıplar halinde 250 gram ila 1 kilogram arasında sunulurdu. İstanbul afyonu ise kahverengi rengine benzemekte piyasada daha az talep görmekteydi. Bazı zamanlarda ise İran’da yetiştirilen afyonlarda İstanbul üzerinden Türk Afyonu olarak satılırdı. Türk afyonun morfin oranı %10-13 değerinde değişmekte olup, Hint afyonundaki morfin ise %4-6 aralığındaydı. Osmanlı Devleti’nde üretilen afyonun alıcı konumunda olan İngiltere 1827 ile 1869 tarihleri arasında aldığı afyonların %80-90’ı Osmanlı afyonuydu. [36] Amerika’nın yasal statüde Osmanlı Devlet’i ile bir ticari antlaşması 1800’lerin başında bulunmamaktaydı ancak Amerikan Ticaret ismiyle 1811 tarihinde yasa dışı bir örgütlenmeye başvurdular böylelikle afyon başta olmak üzere İzmir’e gelen gemiler aracılığıyla kuru meyve gibi ürünleri alıyorlardı. 1816-1828 yıllarında başlarda 8 gemi gelmekteyken müteakip senelerde 28’e kadar gemi gelmeye başlamıştı.[37]

Afyon dışında kenevir bitkisinin Osmanlı tarımında da izlerini görmek mümkündür. Karadeniz bölgesi, Anadolu ve Balkan coğrafyasında tarımsal ürün yelpazesi arasında kendisine yer bulmaktaydı.[38] Konya, Afyon, Bursa, Musul ve İzmit kentleri üretim miktarı ve kalite açısından öncü konumda olan bölgeler arasında yer alıyordu.[39]

Osmanlı döneminde afyon ve esrar, çiftçilerden alınarak iç ve dış pazarlarda satılmak üzere sürekli yenilenen ve düzenlenen bir sistem sayesinde ifa ediliyordu. Bu sistem Türk-İslam geleneği ile beraber süregelen esnaf teşkilatı idi.[40] Üretilen malın ya da ürünün yetki terkip edilen esnaflar aracılığı ile tüketiciye ulaştırılıyordu. Esnaf teşkilatı mensupları afyon ve esrar gibi ehemmiyet gösterilmesi gereken ürünleri üreticiden alıp İstanbul’a naklederek aktar esnafı ile buluşturmasını sağlıyordu. Aktar esnafı ise dönemin şartlarına uygun bir şekilde hazırlanan fiyat politikasına uyarak piyasaya sunar.[41] Tüketici ihtiyaçlarını esnaflardan karşılardı.

Osmanlı Klasik Dönemi’nde devlet afyon ve esrarın daha çok tıbbi amaçlar dahilinde kullanmasını arzulamaktaydı. Osmanlı topraklarında yetişen afyon ve türevlerinin uyuşturucu nitelikte zengin olması bu tür bitkiler tüketicilere keyif verici nitelikleri açısından daha cazip etmekteydi. Devlet hastalıklara deva bulunması amacıyla tüketilmesi için uğraşıyordu.[42]

XIX. Yüzyılda önemli bir sergi açılmıştır. Bu sergininin önemini şu şekilde ifade edebiliriz. 1867 Uluslararası Paris Sergisinde, Osmanlı Bölümü açılmıştır. Bu bölümde Osmanlı Devlet’inden getirilen haşhaş ve afyon koleksiyonu hazırlanmıştır. Bu koleksiyon içerisinde numuneler, afyon elde etme amacıyla alet-edevat, tohumlar, toprak örnekleri sergilenmiştir. Serginin bu kadar önem taşımasının bir sebebi de Bizzat Sultan Abdülaziz’in (1830-1876) sergiye katılmasıdır.[43]

XIX. Yüzyıl içerisinde dünyada sanayileşme ile beraber ilaç endüstrisindeki gelişmeler bahsettiğimiz nebatların, tedavilerde ağrı kesici ve uyuşturucu özellikleri bakımından yoğun talep görmeye başlamıştır. Morfinin icadı ve morfinden türetilen eroinin seri üretime geçilmesi afyonun değerini arttırmaya başlamıştır.[44] Yaşanan bu gelişmelere, II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) devlet politikalar geliştirmeye çalışarak bahsedilen nebatın üretimini arttırmaya çalışmıştır. Üretimde teşviki benimseyerek vergi istisnası gibi çözümler öne sürmüşlerdir.[45]

Osmanlı literatüründe ‘‘beng’’ adıyla kullanılan bir diğer keyif verici madde kenevirden imal edilen esrar idi.[46] İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin etrafında ‘‘esnaf-ı bengciyan’’ adıyla bir grup bulunur ve Tiryakiler Çarşısı’nda yer alırlardı. Bu çarşının içerisinde macun, levha ve öksürük şurubu gibi içerisinde esrar barındıran ürünler satarlardı. Evliya Çelebi, eserinde bu dükkanların adedini on altı olarak belirler ve altmışa yakın kişinin bu dükkanlarda çalıştığını zikrederdi.[47] Dersaadet’te keyif verici madde kullanıcıları ‘‘İskilip Hanı, Tavukpazarı, Vezirhanı, Aksaray Binbirdirek, Tahtakale’’ civarlarında tenha ve kuytu yerlerde işlerini hallediyorlardı.[48] Afyon tiryakileri özellikle Süleymaniye Camii’nin karşısında sıralı halde bulunan kahvelerde zaman geçirirlerdi. Bu kahvelerde tiryakiler kendilerine uygun geliştirdikleri kabak veya çubuk denilen aletlerde afyon yakılır ve oluşan dumanı çekerlerdi.[49]Afyon müptelaları, kullandıkları uyuşturucun etkisiyle çelimsiz, zayıf düşmüş, yaşlı kimseler olup agresif tutum sergilemeyip etrafta şuursuzca gezerlerdi.[50] Evliya Çelebi’nin eserinde afyon kullanımının başkent haricinde özellikle günümüzde halen tarımının yapıldığı Afyon şehrinde yaygın olduğunu hatta burada kullanımın kadınlar arasında da yaygın olduğunu dile getirir.[51] Keyif verici maddelerin kullanımı bireye olan tesiri haricinde toplumsal hayat içerisinde dahi birtakım sıkıntılara neden olmuştur. Osmanlı düşünce hayatında Gelibolulu Mustafa Ali Efendi,[52] Sıhhatî Çelebi ve Katip Çelebi bunun toplumsal düzen açısından tehlikelerini eserlerinde zikretmişlerdir.[53]

XIX. ve XX. Yüzyıllar İçerisinde Osmanlı Devlet’inde Uyuşturucu Madde Kullanımı

Dünya toplumları tarafından afyon bitkisinin şifalı özellikleri asırlardır bilinmekteydi. Ancak XIX. yüzyıl içerisinde 1804 yılında Alman kimyager Friedrich Wilhelm Sertürner afyonun içerisindeki alkaloitlerden biri olan morfini izole etmiştir.[54] Bu süreç sonrasında dünya pazarında ve Osmanlı İmparatorluğu’nda afyona olan ilgi ve talep artmıştır. Kimya alanında ilerlemeler neticesinde 1832 tarihinde Pierre Jean Robiquet kodeini izole etmiştir. Bu sayede afyon ticareti uluslararası bir boyut kazanmış bulunmaktaydı.[55] XIX. Yüzyıl ve takibinde eczacılık alanındaki gelişmeler afyon bitkisine olan talebi olduğunca arttırmıştır.

İzmir ve İstanbul limanları, Osmanlı İmparatorluğu döneminde afyon ihracatında büyük bir öneme sahipti. Afyonlar, üretildikleri yerlerin değil, ihraç edildikleri limanların isimleriyle ticaret hayatında tanınırlık kazanmıştır. Bu limanlarda ihracat işleriyle uğraşan tüccarlar, limanlara yakın hanlarda bulunan yazıhanelerde faaliyet gösterirlerdi. İzmir’deki Küçük Vezir Han, özellikle afyon tüccarlarının sıklıkla bulunduğu bir yerdir. Bu handa bulunan yazıhanelerin çoğunluğu, gayrimüslim afyon tüccarlarına aitti. 1900’lerin başında, Kukpasoğlu Z, Pandeli Kasapoğlu, Anesti Kasapoğlu Yovakimdis N. gibi tüccarlar da bu hanlarda yazıhaneleri olan afyon tüccarları arasında yer alıyordu.[56]

Filiz Çolak’tan alınan verilere göre: 1855 yılında 2.143 sandık (1 sandık kabaca 70-75 kg.), mevsim şartlarının sebep olduğu nedenlerle üç sene sonra bu miktarın yarıya düştüğü gözlemlenmiş, 1859-1870 arasındaki üretim miktarı 2000-3600 sandık arasında üretim tahmin edilmiştir. Bir sene sonra bu üretim 5900 sandığa yükselmiştir. 1881 tarihinde XIX. yüzyıl içerisindeki tavan üretime rastlıyoruz: 11.000 sandık.[57] Üretim ve tüketim dengesinin bu denli artışına yüzyılda gerçekleşen 1853-1856 Kırım Savaşı, 1861-1865 Amerika İç Savaş ve 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle ilaç olarak kullanılmasından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir.[58]

Gene Filiz Çolak’tan aldığımız veriler ışığında: 1857 tarihinde İzmir’den Amerika, Çin ve İngiltere’ye 266.3821 pound değerinde, 3.271 sandık, 1858 tarihine gelindiğinde İngiltere’ye 90.397 kg, Fransa’ya 5.734 kg; 1859 senesinde İngiltere’ye 136.695 kg: Fransa’ya 7.188 kg, 1860’ta ise İngiltere’ye 195.360, Fransa’ya ise 10.561, kg afyon ihraç edildiğini görüyoruz. Amerika devletine ise XIX. yüzyılın sonunda 1895 tarihinde 357.981 lira, bir sene sonra 365.514 lira, müteakip yılda ise rekor bir artış ile 1.081.754 liralık afyon ithal etmiştir.[59] Afyon ihracatının parasal karşılığına bakıldığında, 1897 yılında 62.000.000 kuruş gelir elde edilmiştir. Bu rakam, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun fındık, pamuk ve arpa ihracatından daha fazladır ve neredeyse 63.000.000 kuruşluk zeytinyağı ihracatıyla eşdeğerdir.[60]

Balkan Savaşları (1912-1913) döneminde bazı haşhaş üretim verilerine değineceğiz. Savaş dönemlerinde çeşitli sebepler nedeniyle askere çağırılan erkek nüfusu, devletlerin savaş ekonomisini sağlama gayretleri neticesi gibi sebeplerle üretimde azalmalar yaşanması doğaldır. Özellikle tarımsal üretim savaşlardan en fazla etkilenen alanlardan biridir. Ancak kimya alanında bahsettiğimiz gelişmeler akabinde özellikle haşhaş üretimi sayesinde elde edilen morfine ve tıbbi ürünlere savaşlar süresince üretimin devamlılığı söz konusuydu. Veriler şu şekilde oluşmaktaydı: Konya (3.667 ton), Manisa (1.517 ton), Isparta (1.597 ton), Denizli (2.386 ton), Kütahya (1.109 ton) ve Afyonkarahisar (4.560 ton), Ankara (668 ton), Yozgat (174 ton), Malatya (854 ton), Bilecik (414 ton). Söz konusu toplam üretim 1913 yılında toplam üretim 19.469, I. Dünya Savaşı’nın (1914-1918) başladığı tarihte ise bu üretim 14.842 tona düşmüştür.[61]

Ayrıyeten kenevir ve haşhaş bitkisine ilaveten XIX. yüzyıl sonlarına doğru ve XX. yüzyılın başlangıcına tekabül eden tarih aralığında koka bitkisinin yapraklarından elde edilen kokain maddesinin de Osmanlı topraklarına girdiğini, kolay saklama ve taşıma gibi sebeplerle beraber hızlıca uyuşturucu piyasasında kendine yer bulduğunu not etmekte fayda var. Hakeza gene XIX. yüzyılın sonlarında 1899’da Alman kimyager Heinrich Dresser tarafından aşırı kuvvetli bir bağımlılık yapan eroin keşfedildi.[62] Bu gelişmeler ışığında bu bitkilerden elde edilen ürünler tarih boyunca olduğu gibi hem hastalıklar hem de keyif verici özellikleri bakımından değerlendirilmekteydi.

Kahvehaneler nasıl ki günümüz toplumsal yaşantıda sosyalleşme ve kaynaşmak için kullanılan mekanlar olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de bu amacı taşıyan mekanlar arasında yer almaktaydı. XVI. Yüzyılın ortalarında İstanbul ve devletin birçok yerinde yaygınlaştığı düşünülen kahvehaneler kahve içerek, muhabbet etmek, farklı zümrelerden insanların bir araya geldiği bir yapı olarak karşımıza çıkıyor.[63] Bu hüviyet dışında ‘‘esrarhane ya da esrar tekkeleri’’ olarak ta isimlendirilmekteydi. “Kabak” olarak bilinen nargile ile içilen esrar, zaman zaman kahve ve şerbet içerisine karıştırılarak da tüketiliyordu. Dahası, bazı kahvehane sahipleri, kendi işletmelerinde esrar satışı da gerçekleştiriyorlardı.[64] Besim Ömer, İstanbul’da kullanılan esrarın şurup şeklinde bulunduğunu ve şerbet yapımında veya tömbeki ile içilme şeklinde kullanıldığını ifade etmektedir. Şurup şeklindeki esrarın kokusunu azaltmak için baharat ve koku ilavesi yapılmaktadır. Ömer, esrar bitkisinin sarhoşluk etkisinin, bitkinin çiçeklendiği ve tohumlanmaya başladığı dönemde en yüksek olduğunu ve taze çiçeklenmiş başlarıyla tereyağında yapılan özünün hap olarak yutulduğunu veya kahveyle içildiğini belirtmektedir. Bu karışımın acı bir tadı olduğu için vanilya, tarçın, hindistan cevizi, misk ve gül gibi kokusu kuvvetli maddelerle karıştırılıyordu.[65] Besim Ömer, esrarın kullanımının yol açacağı problemleri şu şekilde açıklar: ‘‘Esrar kullanıcısı, zihnini istediği şeye yönlendirme yeteneğini yavaş yavaş kaybeder. Düşüncelerini düzenli bir şekilde kontrol edememesi nedeniyle zihni esrarın etkisi altında hüküm sürer.’’[66] Ayriyeten esrar kullanımının zihinsel sorunlara ve deliliğe sebebiyet vereceğini zikreder.[67]

Fahreddin Kerim’e göre, esrarın etkisi kişiden kişiye ve tüketilen esrarın miktarına bağlı olarak değişkenlik gösterir. Kerim’in belirttiğine göre, esrar kullanıcıları genellikle esrarın etkisiyle rüyalar, illüzyonlar ve halüsinasyonlar deneyimler. Mazhar Osman ise, Osmanlı İmparatorluğu’nda esrar kullanımının yasaklanmasının aslında esrarın daha popüler hale gelmesine sebep olduğunu belirtmiştir. Esrar, özellikle yoksul ve cahil insanlar arasında, özellikle köylüler, işportacılar ve hamallar arasında yaygın olarak tüketilmekteydi.[68]

Osmanlı Devleti’nde esrar kullanımı hapishanelerde de oldukça yaygındı ve hatta hapishane görevlilerinin de ticaret dahilinde oldukları görülmektedir. 1892 tarihinde Şura-yı Devlet tarafından yazılan bir belgede Beyoğlu Cezaevinde esrar ticaretinin yapıldığı ve hatta görevli gardiyan Mustafa Efendi ve diğer görevlilerin yasaklı malları cezaevine ulaştırıldığı iddia edilmekte. Bu iddialar sebebiyle yasaklı malların ticaretini yapmaktan sorgulanmışlardır.[69] 1906 tarihinde ise Selanik Cezaevine mahkumlar ile görüşmeye gelen kişilerin muhtelif yerlerine esrar ve yasaklı maddelerin saklanarak, cezaevindeki kişilere ulaştırılma çabaları görülmektedir.[70]

Esrar, kahvehane ve hapishanelerin yanı sıra askeri okullar ve tıp öğrencileri arasında da yaygın bir alışkanlık haline gelmiştir. Adliye Nezareti’ne gönderilen 1902 yılındaki bir belgede esrar kullanımının askeri öğrenciler arasında sıklıkla tüketildiğini bu durumun ordu içerisindeki disiplini tehlikeye sokacağını, hatta cezaevlerinde kullanıldığı ve buraya askeri görevliler vesilesiyle sağlandığı söylenmektedir. Esrar kullanımın engellenmesi amacıyla bir yeni bir nizamname ya da kanunun gerekliliğine vurgu yapılmaktadır.[71]

Son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda, esrar kullanımı ve akıl hastalıkları, özellikle cinnet, psikoz ve delilik arasında doğrudan bir ilişki kurulmuştur. Örnek olarak, 31 Aralık 1850 tarihinde Süleymaniye Bîmârhânesi’nde, aşırı miktarda “esrar” olarak adlandırılan madde kullanan kırk üç hasta histeri atakları geçirmiştir.[72] Toptaşı Bimarhanesi’nin 1898/99 yıllarına ait hasta istatistiklerine göre, akıl hastaları arasında “esrarisme (hachissisme)” hastalarının da yer aldığı görülmektedir. Bu dönemde esrar kaynaklı psikozun bilindiği göz önünde bulundurularak, bimarhaneye başvuran hastalara esrar kullanıp kullanmadıkları ve kullanıyorlarsa ne kadar süredir kullandıkları soruları yöneltilmiştir.[73]

Osmanlı döneminde saray mutfaklarında kullanılan ürünlerin listesinde büyük miktarlarda afyon bulunmaktaydı. Afyon, sarayın farmakolojik repertuvarında yaygın olarak kullanılan bir yatıştırıcı olarak biliniyordu ve müshillerle sıkça ilişkilendiriliyordu. Birçok tıbbi kaynak afyonun çocuklar ve yetişkinler için (miktarları değişmekle beraber) uygun bir anestetik olarak bahseder. 1910’larda huzursuz bebekleri rahatlatmak amacıyla afyon kullanımı da yaygındı. Ancak bu geleneğin Tıbbiye-i Mülkiye ve Sıhiyye-i Umumiye Riyaseti tarafından 15 Eylül 1910 tarihinde yasaklanarak kullanımın önüne geçilmesi çalışılacaktır.[74]

Bağımlılık yapan keyif verici maddelerin kullanımı nedeniyle meydana gelen problemler XIX. Yüzyıl içerisindeki bazı yazarların eserlerinde yer verilmiştir. Daha önce belirttiğimiz Abdülaziz Bey tiryakilerin yaşadığı hayata değinmiştir. Abdülaziz Bey esrarkeşlerin kendilerine yönelik zararları haricinde toplum düzenini bozduklarına dair malumatta bulunur. Abdülaziz Bey esrarkeş taifesinin, ürünleri aldıkları yerlere olan borçları hasebiyle hırsızlık yapmaları ve bundan mütevellit içtimai düzen içerisinde tehlike yarattıklarına değinir.[75] Hakeza Muallim Hasan Bahri nevi şahsına münhasır bir üslup ile esrar bağımlılarının ahvalini altı basamak olarak bizlere aktarır.[76]

Afyon kullanımının sadece kişiye değil başkalarına da tesir ettiği bir örneği burada izah etmek gerekir. Tarihler 1847 senesini gösterdiğinde İstanbul’da bir piyade alayında bulunan Manastırlı Kerim, onbaşısını olumsuz etkide bulunmak maksadıyla taşıdığı afyonu yemeğin içine karıştırarak bir kişinin ölümüne ve üç kişinin hastalanmasına sebep vermiştir.[77]

[22] İshak bin Murâd Edviye-i müfrede, (Haz. Mustafa Canpolat-vd), TDKY Ankara 2007 s. 47.

[23] Şerafeddin Sabuncuoğlu, Mücerrebname (İlk Türkçe Deneysel Tıp Eseri). (Hazç İlter Uzel-vd.) Ankara 1999: AKMBY, s.154-155.

[24] Tabib İbn-i Şerif, Yadigar-ı İbn-i Şerif (15. Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı). (Haz. Ayten Altıntaş-vd.), İstanbul 2004, s. 294-299.

[25] Onur Gezer, a.g.t., s. 13.

[26] İlhan Kutluer, İlm-i Nebat, İslam Ansiklopedisi, Cilt 12, TDV. Yayınları, İstanbul 2000, s. 136

[27] Esad Şerafeddin, Nebatat-ı Saydalaniye, Kader Matbaası, Dersaadet, 1328, s. 586-589.

[28] Esad Şerafeddin, İlm-i Nebatat, Karabet Matbaası, İstanbul, 1328, s. 239.

[29] Hüseyin Remzi, Yeni İlm-i Nebatat, Matbaa-i Amire, İstanbul 1332, s. 98.

[30] Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi Ankara 1993, s.1110-1111.

[31] Müstecabizade İsmet Naci, Lugat-ı Naci, Asır Matbaa ve Kütüphanesi, İstanbul 1313, s. 105-106.

[32] Filiz Çolak, a.g.m., s. 516.

[33] Nuran Taşlıgıl, Güven Şahin, a.g.m, s. 175.

[34] Nuran Taşlıgil ve Güven Şahin, a.g.m., s. 175.

[35] Afife Mat, a.g.m., s. 287.

[36] Martin Booth, a.g.e., ss. 9-45.

[37] Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı ABD Ticarî İlişkileri”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, XIV (2002), s. 275

[38] Mehmet Taşdemir, ‘‘Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları’’, Türk Kültürü İnceleme Dergisi, S.8, İstanbul 2003, s. 1-20.

[39] Turhan Baytop, Esrar., s. 431-432.

[40] Ahmet Kala, ‘‘Esnaf’’, İslam Ansiklopedisi, C. 11. TDV Yayınları, İstanbul 1995, s. 425-426.

[41] Turhan Baytop, Esrar., s. 432.

[42] Turhan Baytop, ‘‘Eczacılık’’, İslam Ansiklopedisi, C. 10, TDV Yayınları, İstanbul 1994, s. 387., Evliya Çelebi, Seyahatnamesi II. Kitap (Hzl. Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yayınları 5. Baskı, İstanbul 2008 s. 607-608.

[43] Nuran Taşlıgil, Güven Şahin, a.g.m., s 178.

[45] Wolfgang Schievelbusch, Keyif Verici Maddelerin Tarihi, (Çev. Zehra Aksu Yılmazer) Genesis Kitap Yayınları, Ankara 2012, s. 211.

[46] Donald Quataert, Anadolu’da Osmanlı Reformu ve Tarımı 1876-1908 (Çev. Nilay Özok Gündoğan ve Azat Zana Gündoğan), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2008, s. 244.

[47]Tuncay Başoğlu a.g.m., s. 249

[48]Turhan Baytop, ‘‘Esrar’’, s. 432, Evliya Çelebi, a.g.e.,I, s. 602

[49] Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, (Hzl. Kazım Arısan, Duygu Arısan Güney), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995, 325.

[50] Afife Mat, a.g.m., s. 286.

[51] Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 326

[51]Evliya Çelebi, a.g.e., II, s. 21.

[52] Gelibolulu Mustafa Ali, Mevaidü’n Nefais Fi Kavaili’l Mecalis I (Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları), (Hzl. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1978, s. 88

[53]Kaya Göktepe, ‘‘Osmanlı Toplumunda Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Devletin Buna Karşı Bazı Mücadele Çalışmaları’’, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, 7/19, s. 634

[54] Martin Booth, Haşhaştan Eroine Uyuşturucunun 6000 Yıllık Öyküsü, Sabah Kitapları, İstanbul 1996, s. 60

[55] Nuran Taşlıgil ve Güven Şahin a.g.m., s 176.

[56] Engin Berber, İzmir 1876 ve 1908, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, İzmir 2008, s. 109.

[57] Filiz Çolak a.g.m., s. 520. (Daha fazla veri için bahsedilen makale incelenebilir.)

[58] Wolfgang Schievelbusch, a.g.e., s. 219.

[59] Çolak a.g.m., s. 522. Ayrıyeten bkz. Burak Çıtır, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Afyon Ziraati ve Ticareti (1900-1939), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2015 Sakarya s. 36.

[60]Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Ed. Halil İnalcık-Donald Quataert, C: II, İstanbul 2004, s. 951

[61] Nuran Taşlıgil ve Güven Şahin, a.g.m., ss.179-180., Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Tarım İstatistikleri, 1909, 1913, 1914, Tarihi İstatistikler Dizisi, Cilt: 3, (Hazırlayan: Prof. Tevfik Güran), DİE Yayın No: 2025, 1997, Ankara, s. 192.

[62] Ayşegül Erdemir, Afyon ve tıbbi etik ve diğer bağımlılık yapan maddeler, Güneş&Nobel Kitabevi, s. 114 Bursa 1996. Fatih Özdemir, “İstanbul’dan İnsan Manzaraları: Türk Romanında Beyaz Ruslar”, Çankaya University Journal of Humanities and Social Sciences, 8/2 Kasım 2011, ss. 216-217.

[63] Ahmet Yaşar, ‘‘Kahvehane’’, İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, EK-2 Cilt, ss. 3-5, 2019 Ankara.

[64] Onur Gezer, a.g.t., s. 68-73., Ufuk Adak, ‘‘ ‘‘Âdî Kenevirin Bir Dürlüsü’’ Son Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda Esrar’’, Kebikeç Dergisi Sayı 49/2020, s. 131.

[65] Besim Ömer, Mükeyyfiyât ve Müskiratdan Afyon, Kahve, Çay, Esrar, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul: 1305, s. 31. Ufuk Adak, a.g.m., ss. 131-132.

[66] Besim Ömer, a.g.e., s. 36. Metnin orjinali şu şekildedir: ‘‘Esrarkeş yavaş yavaş zihnini matlub olan şeye tevcih iktidarını gayb eder. Efkarını bir intizam tahtında bulunduramadığından kaffe-i efkâr dimağında hükümfermadır.’’

[67] Ufuk Adak, a.g.m, 132.

[68] Ufuk Adak, a.g.m., 132.

[69] Ufuk Adak, a.g.m., s. 133.

[70] Ufuk Adak, a.g.m., s. 133.

[71] Ufuk Adak, a.g.m., s. 134.

[72] Ufuk Adak, a.g.m., s. 134-135.

[73] Fatih Artvinli, Şeref Etker, “Bimarhaneler ve Mecanin Yönetimi: İki Taslak ve Süregelen Tartışma”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, XIV/2 (2013), 38. Ayriyeten bkz. Ufuk Adak, a.g.m., s. 134.

[74] Miri Shefer-Mossensohn, Osmanlı Tıbbı Tedavi ve Tıbbi Kurumlar 1500-1700, Kitap Yayınevi, s. 67 İstanbul: 2014. Rüya Kılıç, ‘‘Afyonun Keyifini Tiryakisinden Sormalı Osmanlı ve Erken Cumhuriyet’te Madde Bağımlılığının Tarihi’’ Kebikeç Dergisi, S. 42/2016 s. 149.

[75] Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 324-329.

[76] Hasan Bahri, Esrarkeşler, (Hzl. Süha Ünsal), Kebikeç Yayınları, s. 25, Ankara 1997. (Bahsettiği altı basamak Neşe, Zafiyet, Kayıtsızlık, Sefalet, Hastane ve Mezar.)

[77] Rüya Kılıç, a.g.m., 149.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Halis Talha Özcan
Halis Talha Özcan Konya doğumludur. Necmettin Erbakan Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisidir. Lise çağlarından itibaren tarihe ve edebiyata ayrı bir ilgi duyan Özcan, yazılarını ve düşüncelerini Neva platformunda aktaracaktır.
    ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

    Henüz yorum yapılmamış.